14 Ağustos 2012 Salı

Howl's Moving Castle-Howl'un Yürüyen Kalesi


Eskiden CNBC-e'yi takip edenler belki bilirler bu filmi, göstermişlerdi. Ben de o zamanlar izlemiştim yarım yamalak ama çok hoşuma gitmişti. Yani ablamla benim hoşumuza gitmişti. Tabi unuttum gittim zamanla adını falan da almadım sevgili ablacım sonradan bulmuş filmi geldi bana "Bahar hani bi film izlemiştik ya yakışıklı bi oğlan vardı, kız yaşlanıyodu bunlar bi yürüyen evde yaşıyorlardı hatta oğlanın banyosunu temizliyodu, hatırladın mı?" diye geldi anlattı ben de "Hee  evet ya çok güzeldi o film eheheh" diye bir tepki verdim. Geçen akşam da sonunda tekrar izleme fırsatı buldum.
Film kritiğine başlamadan önce şunu belirtmek istiyorum ki ben filmi İngilizce altyazıyla izledim, elde o vardı napalım kapatmak da istemeyince anladığım kar mantığıyla devam ettim. Upper-Intermediate dolaylarında bir İngilizcem var ve bi kaç kelime dışında hiçbir zorluk çekmediğimi rahatça söyleyebilirim. O yüzden Türkçe altyazısız film izlemek isteyenlere, ne biliyim bu şekilde İngilizcesini geliştirmek isteyip nerden başlayacağını bilemeyenlere benden bir tavsiye bu film. 

Kritiğe gelicek olursak, özet ya da kısaca tanıtma yapmıyacağım bunlar internetin her yerinde olan şeyler zaten. O yüzden direk kendi gözümden filmi anlatacağım. Öncelikle bir peri masalı gibi, mutlu sonla bitmesini bekleyerek izlenecek bir film. Sonlarda biraz başlasa da başlarda sırada ne var düşüncesi pek gelmiyor akla çünkü çok hızlı ve yoğun bir giriş var yaklaşık 1 saat de bu böyle devam ediyor, sadece izliyor ve zevk alıyorsunuz. Yakalayan, fark eden olmuş mudur bilmiyorum ama ben öyle pek fantastik bir dille realist bir şey anlatılmış da diyemem, öyle bir şey hiç hissetmedim film boyunca. Sadece olay akışında devam eden bir savaş var ve baş kahramanlarımız hayli etkileniyorlar bu savaştan. Her ne kadar allahın emri olarak savaşlar kötüdür fikri olsa da ne politik ne hümanist bir fikir propagandası ya da yanlı bir duruş yoktu ya da filmdeki aşk kavramının önüne geçemedi bana göre. Sanırım filmdeki savaş da belli bir savaşı temsil etmiyor ancak Japon yapımı olduğunu düşünürsek 2. Dünya Savaşı'ndan etkilenmiş olma ihtimali en oluru gibi.

Karakterlere gelince, sonunda çok garip bir aile oluşturdukları inkar edilemez tabi. Turnip-head ve Calcifer benim şahsi favorilerim. Tabi Howl gerçek olsaydı "ayy çok tatlııııuuüüüğğğ" diye bayılacak insanlar olabilirdi, ben de onlardan biri olurdum sanırım. Anime karakterleri gerçekten gerçeklik fantezisi kurulabilecek kadar hoş oluyorlar. Death Note'da da aynı şeyleri düşünmüştüm. Küçüklükten kalan bir Yu-Gi-Oh ve Beyblade hayranlığım da vardır. uu beyb- neyse konumuz bu değildi. Sophie'ye gelince ilginç bir karakter çizgisi çizdiği kesin. Öncelikle yaşlı bir kadına dönüşüp bu kadar sakin olabilmek neden? Tamam lanetten bahsedemiyorsun da ağlamak da mı yasak kardeşim!? Bi de sevdi o halini hala iyi görünüyorum diye sonra da kalktı gitti öyle yaşamaya devam etti te allaam. Gerçi zaman zaman ağlamaları ve sinirlenmelerinden anlıyoruz ki aslında umursamıyor değil içine atmış canım. Yaşlılık halleri güzeldi gene de, öyle ninem olsun isterdim. Howl'a gelince tam playboy'de bence. Eridi mübarek çirkinleştim diye. Bi yürü git sığ kişilik. Çirkin hali de kötü olsa bari mehh. Waste Cadısı da film boyu kıl olunup kıl kalınacak bi şahsiyet bence. Ayrıca merdivenden çıkarken ters-evrime inandırdı beni. Hadi atayizler bunu da açıklayın diyesim geldi. Çırak oğlan var bi de şeker sevimli, bi de köpek var işte ağır bir şey onu biliyoruz bi tek. Pek gizemli bir karakter.


Before


After



haha dedim ters evrim diye

Sonlara doğru biraz sıkmaya başlasa da genel olarak çok güzel bir film, karakter dinamiği güzel. Bazı kesinliklerle ve bazı gizemlerle filme bağlı kalmanızı sağlayabiliyorlar. Diyaloglar sevilesi, karakterler şeker. Daha diyecek bir şeyim de yok bu filmle ilgili sanırım. Yıllar sonra bi arkadaşıma rastlamışım hissi verdi zaten bana. Daha fazla bilgi için ;


-Bahar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder